
Putların Bittiği Yer: Kolarmonist Dengeye Çağrı
İnsanlık tarihinin en eski çarpıklıklarından biri put yaratma eğilimidir.
Taşa, ağaca, yıldıza, yılan derisine, altına, tahta bir heykele...
Eski kavimler gökyüzünü taklit ederek yeryüzüne tanrılar kondurdu. Sümer’in Enlil’i, Antik Mısır’ın Ra’sı, Yunan’ın Zeus’u... Hepsi bir şeyin sembolüydü: güç arayışı.
Zaman aktı, putlar değişti.
Ortaçağ’da taht put oldu.
Yakın çağda para, şöhret, mevki kutsallaştı.
Modern sosyolojide, iktidar, servet ve statü gibi kavramların tanrılaştırılması, bireylerin kendi benlik algısını da şekillendirdi.
Ve her şeyin bir etiketinin olduğu bu yüzyılda, insanlar artık tanrıyı dışarıda aramıyor: kendini tahta oturtuyor.
Bugün... yeni put: insanın bizzat kendisi.
Artık birey, kendi benliğini bir kült objesi gibi kuruyor.
“Ben oldum.” “Ben yaratırım.” “Ben seçerim.”
Egolu bir köpük, ruhun o muhteşem güzellikteki okyanusunu örtüyor.
Peki gerçekten kim bu ‘ben’?
Hâlâ başı ağrıdığında iki aspirin alıyorsan, hâlâ tuvalete gidiyorsan, hâlâ geceleri korkularınla baş başaysan…
Hangi tarafın tanrıça? Hangi yanın tanrı?
Faniliğini inkâr edenin tanrılığı, modern bir illüzyondan ibarettir.
İnsanın içindeki özü yüceltmesi kıymetlidir.
Ama benliği kutsallaştırmak, modern toplumun görünmeyen ama etkili putudur.
Eskiden bir taşın önünde eğilirdik, şimdi dijital ikonların önünde duruyoruz.
Instagram beğenileri, sosyal sermayenin ölçü birimi hâline geldi.
Meditasyon yapıyoruz ama içimizdeki ukalayı susturmuyoruz.
Kendimizi tanrı ilan ediyoruz ama hâlâ kırılıyoruz, üzülüyoruz, ölüyoruz.
Bu çağın putları artık dışımızda değil — içimizde.
Ve belki de en tehlikelisi bu.
Kendini yüceltmenin yeni bir put hâline geldiği bu çağda, farklı bir düşünsel ve etik zemin inşa etme ihtiyacına yanıt olarak, sosyolojik literatüre yeni bir katkı sunan Kolarmonist Yaklaşım geliştirildi.
Bu yaklaşım, bireyin içsel frekansıyla, toplumsal uyumun ve etik bilincin birlikte inşa edilebileceği yeni bir düşünce sistematiğidir.
Tarihin en kibirli yanılsamalarından biri olan “firavun zihniyeti”, artık dışarıda bir otorite figürü olarak değil, bireyin kendi içindeki benlik tahtına oturmuş bir illüzyon olarak yaşamaktadır.
Kolarmonist Yaklaşım, modern bireyin bu kendini tanrılaştırma eğilimini sorgular
ve yerine, hakikate sadık bir farkındalık yerleştirir.
Bu anlayışta insan, ne dışsal evrenini ne de içsel evrenini putlaştırır.
Kendine rol biçmez, kendini yüceltmez.
Aksine, hem kendi iç hakikatiyle hem de dış dünyayla uyumlanmayı öğrenir.
Putları kutsamak kolaydır.
Onları fark etmek ve bırakmak ise derin bir bilinç dönüşümünü gerektirir.
Bu bilinç dönüşümü, bireyin sadece putları yıkmasıyla değil;
aynı zamanda öz sevgisini, öz güvenini ve öz değerini fark edip, bunları sağlıklı bir biçimde yaşamına geçirebilmesiyle tamamlanır.
Kolarmonist Yaklaşım bu dönüşümde bireye, özde netlik ve içsel denge bilinciyle hareket edebilme gücü kazandırır.
Çünkü insan ne aşağıdadır ne yukarıda; ne aciz bir kul, ne de kusursuz bir yaratıcıdır.
İnsan, hatırlayan bir bilinçtir.
Ve insanın içinde hatırladığı şeyin kendisi, çoğu zaman tanımlanamaz bir şeydir: sonsuz bir bilinmezlik.
Bu sonsuzluk korkutucu değil; tam tersine, insanın haddini bilen bir duruşla yaklaşması gereken bir hakikattir.
Zira bu farkındalık düzeyi yükseldikçe, bilinmez olan gitgide bilinebilir hâle gelir.
Ama sonuna asla varılmaz.
Ve belki de insanı dengeleyen tam da budur:
Sonsuzluğun içinde yaşarken, onun hiçbir zaman tükenmeyeceğini bilmektir.
İşte bu fark, insanı hem özgürleştirir hem de hizaya getirir.
Bu çağın putları, kendini her şeye muktedir sanan insan figüründe vücut bulurken, kolarmonist yaklaşım zihne değil, bilince seslenir:
“Yaratıcı olabilmek için önce kul olabilmelisin.”
Bu söz, itaate indirgenmiş bir kulluğu değil; evrendeki yerini bilen, haddini bilen, sorumluluğunu bilen ve kendi özfrekansının biricik yankısını idrak etmiş insan olma hâlini ifade eder. İçindeki yaratım gücü, ancak özüne sadakatle, dengeyle ve netlikle açığa çıkar.
Kolarmonist yaklaşıma göre put, bireyin kendisini başkalarının onayında, kendi idealize edilmiş imajında ya da geçmişin travmatik yankılarında tanımlamaya çalıştığı her yanılsamadır. Putlar yükseltir gibi görünür, ama gerçek yükseliş, bu içsel yanılsamaları fark edip yıkarak başlar.
Ve en kadim hakikat bilincin derin katmanlarında açılır...
“La ilahe illâ Hu.”
Tanrılar yoktur; yalnızca O.
Ve insan, bu hatırlayışın içinden kendi haddini ve sonsuzluğunu birlikte hisseder.
“Kendini bilen, Rabbini bilir.”
Bu elbette kıymetli bir aşamadır.
Peki ya Rabbü’l-âlemîn?
Kendini bilmekle başlayan yolculuk, Yaradan’la birlikte varoluşun tüm katmanlarıyla ahenk içinde yaşamayı öğrenmeye kadar uzanır.
Kolarmonist bakış, bu geçişi bireysel benlikten evrensel uyuma giden bir frekans hizalanması olarak görür.
Kolarmonist yaklaşım, tanrı olma sanrısına değil, insan olma cesaretine, içsel frekansa sadık yaşamaya ve toplumsal dengeye "selam" durur.
~ Hande Dengim B.
Yorum Ekleyin