Bizim bir sorumluluğumuz var...
Huşu, öyle bir bir algısal uçsuz bucaksızlık deneyimi ki, özümseyebilmek için zihnimizdeki dünya modelini tam anlamıyla biçimlendirmemiz gerekir.
Çok düşünüyorum, banallık ve merak arasındaki tezatlık, kopuk olmak ve ışık saçan bir çoşkunluk hali arasındaki tezatlık hakkında; "Şimdi" ve "Burada"dan zerre etkilenmemek ile duygusal olarak "Şimdi" ve "Burada" ile kendinden geçmek arasındaki tezatlık hakkında... Ve bence insanlar için mevcut sorunlardan biri zihinsel alışkanlıklar. Bir kez bir konfor alanı yarattık mı, nadiren o konfor alanının dışına çıkıyoruz. Ama bunun sonucu "Hazsal Adaptasyon" denen bir olgu. Aynı tür şey tarafından tekrar ve tekrar uyarılmak; aynı uyaranın tekrar, tekrar ve tekrar uyarması, söz konusu uyaranı görünmez hale getiriyor. Beyniniz o uyaranın haritasını zaten çıkarmış oluyor. O noktadan sonra o uyaran sayesinde bağlantı kurma gereksiniminiz olmuyor. Gözlerimiz oluyor ama görmüyoruz. Kulaklarımız oluyor ama duymuyoruz. Ve kalplerimiz, ne hissediyor ne de anlıyor.
Harika bir kitap var, ismi "The Wondering Brain" (Merak Eden Beyin) diyor ki "Merakı ortaya çıkramanın bir yolu geçici olarak benliği karıştırıp bozmaktır ki dünya oradan içeri sızabilsin." Henry Miller diyor ki, "Bir ot sapı bile kendisine layıkıyla ilgi gösterildiğinde kendi içinde son derece görkemli bir dünya haline gelir.". Darwin demiştir ki "İlgi, ani ve yakın olduğunda süprizle karşılama duygusuna doğru gelişir ve bu duygu da şaşkınlığa ve bu duygu da afallamışlık ve hayrete." Kendinden geçme de budur işte. Aydınlanma budur. İnsanların o çok sevdiği sonsuz idrak ettirici huşu budur.
Tamam, peki bunu nasıl yapacağız? Algılama aparatımızı nasıl kurcalacağız ki o estetik ve duygusal yaşam deneyimine sahip olalım ve yaşamı en anlamlı hale getirelim? Çünkü hepimiz biliyoruz ki o "an"lar orada. O nihai hali meydana getiren anlar onlar. Sadece o anlarda o taze, o dayanılması zor dolaysız enerji coşkunluğunun sinir uçlarımızda patladığını deneyimleyebiliriz. İşte bu; o heyecanla dolduran, o mutluluktan mest edici öne çıkışıdır huşunun algılayış parametrelerimizi önceki tüm sınırlarının ötesine açan. Bu açılımın güzelliğini özümsemek için dünyaya dair zihinsel modellerimizi yeniden şekillendirmeliyiz. İlham almak demek bu işte. Terimin Yunanca kökü, "nefesle çekmek, içine çekmek" anlamına geliyor. Evreni beyinlerimiz üzerinden kendimize sığdırıyoruz, onun bizden çıkış hali ise şiirsellikten daha az bir biçimde değil.
Bizim bir sorumluluğumuz var: "Her An Huşu İçinde Olmak".
~ Hande Dengim B.
Yorum Ekleyin